Bir üniversite öğrencisi, bir yolculukta, vakti geçmekte olan akşam namazını kılmak için çareler düşünür. Tam bu sırada otobüs mazot almak için bir akaryakıt istasyonunda durur. Öğrenci muavinden izin alarak birisine kıbleyi sorup,çimlerin üzerinde namaza durur. İçinde tarifsiz bir mutluluk vardır. Artık sıkıntısı kaybolmuş, Âlemlerin Rabbinin huzurunda, görevini yerine getirmenin doyumsuz lezzetini yaşamaktadır.
Üçüncü rekâtı kılarken, ömür boyu unutamayacağı bir şey olur. Fâtiha’yı okumuş, tam rükû’a eğilecekken, ileride kulübesinde duran istasyonun köpeği, havlayarak üzerine gelir.
Öğrenci saniyelik bir tereddüt geçirir. Şimdi ne yapmalıdır? Namazı bırakı kaçmalı mı, yoksa devam mı etmelidir? Allah’ın huzurundan ayrılmayı bir türlü düşünemez ve “Allahüekber” diyerek rükûya gider.
İşte tam o anda, ne olduysa olur. Kendisine saldırmak üzere havlayarak gelen köpek, sanki birisi arkasından çekmişçesine, tam yanına gelmişken frenine basılan bir otobüs gibi durur. Havlamasını kesmiş, hafif bir hırıltıyla namaz kılan gence bakakalmış, o secdeye gidince de kulübesinin yolunu tutmuştur.
(Yürekten Hikâyeler, s.53, Cengiz Tan, Nesil Yayınları)